İçeriğe geç

Göze göz dişe diş kana kan ne demek ?

Göze Göz, Dişe Diş, Kana Kan Ne Demek? Adalet, Etik ve İnsan Doğası Üzerine Felsefi Bir İnceleme

Bir Filozofun Bakışıyla: Adaletin Karanlık Işığı

Bir filozof olarak, “göze göz, dişe diş, kana kan” ifadesini duyduğumda, sadece bir intikam yasası değil, insanın adalet arayışındaki en eski çığlığını duyarım. Bu söz, ilk bakışta şiddetin meşrulaştırılması gibi görünür; ancak daha derine inildiğinde, toplumsal düzenin, etik bilincin ve bireysel hak duygusunun tarihsel temellerine uzanır.

Bu ifade, tarihte “kısas” ilkesinin özlü bir anlatımıdır. Kısas, yani yapılanın misliyle karşılık bulması… Ancak burada asıl mesele, cezalandırmanın değil, dengelemenin doğasıdır. Felsefi açıdan bu söz, “adalet” kavramının en keskin sınırında durur: eşitlik mi istiyoruz, yoksa ödeşme mi?

Etik Perspektif: İntikam mı, Adalet mi?

Etik açıdan bakıldığında, “göze göz” ilkesi, insanın adalet duygusunun en ilkel biçimidir. Aristoteles, adaletin amacını denge ve oran olarak tanımlar. Ona göre, haksızlığa uğrayanın öfkesini sınırlayan, yasa değil, ölçüdür. Bu ölçü, “ne eksik ne fazla” olanın bulunmasıdır.

Ancak etik, sadece orantıdan ibaret değildir; vicdanın da devreye girmesini ister. “Göze göz” ilkesi, intikam duygusunu hukuki bir zemine taşır, ama onu dönüştürmez. İyilik kavramı burada sorgulanır:

Bir kötülüğe aynıyla karşılık vermek, iyiliğin yokluğu mudur, yoksa adaletin gereği mi?

Kant, cezayı yalnızca adaletin bir uzantısı olarak kabul eder; intikamın değil, sorumluluğun ifadesi olarak. Buna karşın, Nietzsche insanın içindeki cezalandırma arzusunun “güç istencinin” bir ürünü olduğunu söyler. Bu açıdan “göze göz” ilkesi, hem etik hem psikolojik bir gerilimi içinde taşır:

Adaletin amacı denge kurmak mı, yoksa egemenliğini ilan etmek midir?

Epistemolojik Perspektif: Hakikati Kim Görür?

“Göze göz” anlayışı, bilginin ve algının doğasına dair de bir sorudur. Çünkü bir gözü kaybeden, artık aynı biçimde “göremez.”

Epistemoloji açısından, burada şu paradoksla karşılaşırız:

Hakikati kimin gözünden değerlendireceğiz?

Bir insan, kendi acısını mutlak ölçüt olarak kabul ettiğinde, adaletin nesnelliği kaybolur. Bilgi duygusal bir biçim alır; hakikat öfkenin rengini taşır.

Oysa adalet, kişisel deneyimi evrensel ilkeye dönüştürme yeteneğidir.

“Göze göz” demek, aslında “benim gördüğüm kadar sen de gör” demektir.

Ama bu mümkün müdür?

İki acı birbirine denk düşebilir mi?

İki adaletsizlik birbirini gerçekten nötralize eder mi?

Bu sorular, epistemolojik belirsizliği ortaya koyar: Adaletin bilgisi, her zaman eksik ve yoruma açıktır.

Ontolojik Perspektif: Varlığın Dengesinde Adalet

Ontoloji, yani varlık felsefesi açısından “kana kan” ilkesi, varlığın kendi içinde bir düzen kurma çabasıdır. Doğa, simetriyi sever. Her eylemin bir karşılığı, her hareketin bir tepkisi vardır.

Bu nedenle insan toplumu da kendi “varlık dengesini” sağlamak için cezayı bir araç olarak geliştirmiştir.

Ancak varlık düzeyinde bu denge mutlak değildir. Bir göz kaybı, bir yaşamın değerine eşit midir?

Varlığın özünde adalet, tamamlayıcılıkla ilgilidir, misillemeyle değil.

Bu nedenle “göze göz” ilkesi, varlığın denge arayışının yozlaşmış bir formudur:

Adaletin yerine simetriyi, merhametin yerine soğuk eşitliği koyar.

Tarihsel ve Kültürel Bağlam

Bu sözün kökeni, Hammurabi Kanunları’na dayanır. O dönemde yasa, bireysel intikamı sınırlandırmak için geliştirilmişti. Yani “göze göz” ilkesi, aslında şiddeti azaltmak için ortaya çıkmıştır.

Ancak zamanla bu ilke, insan doğasının karanlık tarafıyla birleşerek, adaletin dili olmaktan çıkıp öfkenin diline dönüşmüştür.

Bugün modern hukuk sistemleri, bu ilkenin sınırlarını aşarak “onarıcı adalet” kavramını öne çıkarır. Çünkü gerçek adalet, sadece cezalandırmak değil, iyileştirmektir.

Felsefi Sorgulama: Adaletin Bedeli Nedir?

Bir toplumda herkes göze göz isterse, sonunda kimse göremez hale gelir mi?

Cezalandırma, adaleti geri getirir mi, yoksa geçmişi tekrarlamak mı olur?

Bir kötülüğün cezası, yeni bir kötülük doğuruyorsa, o hâlde adaletin sınırı nerede başlar?

Bu sorular, felsefenin temel gerçeğini hatırlatır: Her adalet talebi, bir bilgi, bir varlık ve bir ahlak iddiasıdır.

Ama bu iddialar, birbirleriyle çeliştiğinde, insanın gözleri yeniden bulanır.

Sonuç: Adaletin Işığını Yeniden Düşünmek

“Göze göz, dişe diş, kana kan” demek, adaletin tarihsel köklerini hatırlamak kadar, onun sınırlarını da sorgulamaktır.

Etik olarak haklı görünen bir misilleme, epistemolojik olarak yanılgıya, ontolojik olarak varlık kaybına dönüşebilir.

Gerçek adalet, ne tam intikamdır ne de tam affetme.

Gerçek adalet, insanın öfkesini bilgelikle, hakkını merhametle dengeleme yeteneğidir.

Belki de sormamız gereken en derin soru şudur: “Bir gözün yerine bir kalp koyabilir miyiz?”

İşte insanlığın felsefi serüveni, tam da bu sorunun yankısında sürmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betxper yeni girişjojobet giriş